Kaygı, iç ve dış dünyadaki yaşamımızı tehdit eden herhangi bir olasılığı tehlike olarak algılayıp yorumlamamız sonucunda meydana gelen duygularımızdan biridir. Tanımlanan olay ya doğrudan bizim için tehlikelidir ya da olayı kendi bakış açımızla değerlendirmemiz sonucu tehlike olarak anlamlandırılmışızdır. Kaygı, bir duygu, bir yaşantı, bir belirti, bir bozukluk veya bozukluk grubu olabilir.
Kaygı, hepimizin belli zamanlarda yaşanabileceği olağan bir tepkidir. Belirli düzeyde kaygı doğal hatta gereklidir, bizi tehlike veya tehdit karşısında koruma, harekete geçirme işlevi gören bir mekanizmadır. Bir araba tarafından ezilme tehlikesi geçirirken, sınav kapısında beklerken, topluluk önünde konuşmaya başlamadan önce, okulun ilk gününde, özel biri ile yaşanan ilk randevuda ya da yeni ve değişik bir etkinliğin başlangıcında çoğumuz kaygı yaşayabiliriz. Kaygının amacı yaşamın uyumlu ve dengeli sürmesini sağlamaktır. Bu nedenle kaygı yaşantılarımız her zaman bir hastalık belirtisi olarak düşünülmemelidir.
Yoğun kaygı yaşan kişiler, olaylara ve olgulara, tehlikeyle orantısız, uygunsuz ve abartılmış tepkiler verirler. Kaygılı düşünceler geleceğe yönelik olur, genelde durumları felaketleştirir ve tehlikeyle ilgili görüntüler zihinde canlanır. Örneğin, kalabalık karşısında konuşma korkusu olan bir kişi konuşmadan önce, “ya hazırladığım notları unutursam?”, “ya kelimeleri birbirine karıştırırsam?” vs diye düşünür ve kendini kalabalık karşısında donakalmış bir şekilde hayal edebilir.
Kaygı hangi belirtileri ortaya çıkartır?
Kişi kaygı yaşadığı durumlarda, gergindir, olayları felaketleştirir, konsantrasyon problemi yaşar, huzursuzdur çabuk alınır ve sinirlenir, ağzı kurur, çarpıntısı olur, sıcak-soğuk basması yaşadığını ifade eder, nefesi daralır, baş ağrısı, baş dönmesi, titreme, soğuk terleme şikayetleri olduğunu söyler, kasları gerilir, sık idrara çıkar, mide ağrıları, ishal veya kabızlık yaşar.